SANKO Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Alper Serçelik, çağımızın en önemli hastalıklarından biri olan hipertansiyonun her yaşta görülebildiğini söyledi.
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Dr. Serçelik, beyin kanaması, damar tıkanıklığı, felç, körlük gibi sağlık problemlerine neden olabilen hipertansiyonun sürekli kontrol altında tutulması gerektiğini belirtti.
Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, “Tansiyon, kalpten pompalanan kanın, atar damarların duvarlarına yaptığı basınçtır. Basıncın normalden fazla olması hipertansiyon olarak adlandırılır. Tansiyon ölçümünde büyük tansiyon kalbin kasılması, küçük tansiyon ise kalbin gevşemesi sırasında ölçülen kan basıncından bahsedilir. Hipertansiyon büyük ve/veya küçük tansiyonun normalden yüksek olmasıdır” dedi.
“Hipertansiyon sistolik kan basıncının 140 mmHg ve üzeri, diyastolik kan basıncının ise 90 mmHg ve üzeri olması durumudur” diyen Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, kan basıncı ile ilgili olarak şu bilgileri verdi:
“Dünya Sağlık Örgütü ise tanımlamayı sistolik kan basıncının 140 -160 mmHg ve diyastolik kan basıncı 90 -105 mmHg ise ‘Hafif hipertansiyon’, sistolik kan basıncı 160 – 180 mmHg ve diyastolik kan basıncı 105 -120 mmHg ise ‘Orta dereceli hipertansiyon’, sistolik kan basıncı 180 mmHg üzeri ve/veya diyastolik kan basıncı 120 mmHg üzerinde ise ‘Şiddetli hipertansiyon’ olarak yapmıştır.”
Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, çok yaygın görülen hipertansiyonun kalıcı sakatlık ve ölümlere yol açtığını vurgulayarak, erişkinlerin yüzde 20 – 25‘inde görüldüğünün altını çizdi.
HİPERTANSİYONUN NEDENLERİ NELERDİR
Hipertansiyon hastalarının yüzde 90 – 95’inde neden saptanamadığını anlatan Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, “Bu grup hipertansiyona, ‘Primer’ veya ‘Esansiyel hipertansiyon’ denir. Hipertansiyon hastalarının yüzde 5 – 10’unda ise saptanan farklı bir hastalığa bağlı olan ‘Sekonder hipertansiyon’ görülür” ifadelerini kullandı.
Dr. Öğretim Üyesi Serçelik, hipertansiyona “çeşitli böbrek hastalıkları”, “beyinle ilgili bazı hastalıklar”, “hormonal hastalıklar”, “çeşitli tümörler”, “bazı doğumsal hastalıklar”, “psikolojik rahatsızlıklar” ve bir takım ilaç kullanımlarının da neden olabileceğine vurgu yaptı.
HİPERTANSİYONUN BELİRTİLERİ NELERDİR
Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, hastaların önemli bölümünde herhangi bir belirti görülmediğini, tanının sadece kan basıncı ölçümü ile mümkün olabildiğine dikkat çekti.
Hipertansiyonun başlıca belirtilerini baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk ve burun kanaması olduğunu, kan basıncının çok yükseldiği durumlarda çift görme, dilde peltekleşme, yüzde veya vücutta uyuşma – karıncalanma hissedilebileceğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, bu belirtilerin hiçbirinin hipertansiyona özgü olmayıp, birçok başka hastalıkta da aynı belirtilerle karşılaşılabileceğini ifade etti.
HİPERTANSİYONUN TEDAVİSİ
Hipertansiyon tedavisinde temel amacın hedef organ hasarını önleyerek, meydana gelebilecek sakatlık ve ölümleri azaltmak olduğunu bildiren Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, hipertansiyonu başka bir hastalığa bağlı olanlarda, hipertansiyona neden olan hastalığın tedavi edilmesi gerektiğini anımsattı.
Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, hipertansiyonun nedeni saptanamayan hastalarda yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
“Tuz alımının kısıtlanması, fazla kilo varsa kilo verilmesi, düzenli fizik aktivitede bulunulması, sigara içiliyorsa bırakılması, fazla alkol alınıyorsa, kesilmesi veya azaltılması, potasyum içeren gıdaların (taze sebze ve meyveler) daha fazla tüketilmesi, doymuş yağ ve kolesterol (hayvansal yağlı gıdalar) alımının azaltılması.”
İlaç tedavisinde hipertansiyona eşlik eden hastalıklar ve ilaçların yan etkileri göz önünde bulundurularak, o hastaya en uygun ilaç seçimi yapılması gerektiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, tek ilaçla kontrol edilemeyen hipertansiyonlarda birden fazla ilacın bir arada kullanılabileceğini söyledi.
GENETİK FAKTÖRLER DE ROL OYNUYOR
Hipertansiyonda kalıtımın rolüne de değinen Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, bilhassa 55 yaşından önce, birinci derecede yakınlarında (anne, baba, kardeşler) hipertansiyon görülenlerde, bu hastalığın gelişme riskinin daha fazla olduğunu, kalıtımsal geçiş yolu tam olarak bilinmemekle birlikte, birden çok genetik faktörün rol oynadığının kabul edildiğini bildirdi.
Hastanın yakınmaları olduğunda kan basıncının ölçülmesinin önemine değinen Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, “Kan basıncı günün herhangi bir saatinde ölçülebilir. Günlük olarak, değişik saatlerde ölçüm yapılması daha uygundur. Yemeklerden en az yarım saat, fiziki aktiviteden 5 – 10 dakika sonra ölçüm yapılmalıdır” diye konuştu.
Her ilaçta olduğu gibi antihipertansif ilaçların da yan etkileri olabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Serçelik, bu yan etkilerin çoğunun ilk günlerde ortaya çıktığını, genellikle hafif ve geçici olduğunu ancak sebat eden yan etkiler var ise ilacın kesilmesi ile kısa sürede ortadan kalktığını dile getirdi.
Öğr. Üyesi Serçelik, başka hastalıklar için kullanılan ilaçların örneğin doğum kontrol hapları, kortizon ilaçları, soğuk algınlığı ve burun açıcı amaçla kullanılan ilaçlarla, bazı depresyon ve romatizma ilaçlarının hipertansiyona yol açabileceğini hatırlattı.
COVID 19 VE HİPERTANSİYON
Öğr. Üyesi Serçelik, COVID-19 ve hipertansiyon ile ilgili olarak ise şu bilgileri paylaştı: “COVID 19 enfeksiyonunun hipertansiyon varlığında ölüm riskinin arttığını bildiren yayınlar olmakla beraber bu konu tartışmalıdır. Mevcut veriler tatmin edici değildir. Ayrıca hipertansiyon tedavisinde ACE inhibitörü ve ARB olarak adlandırılan tansiyon ilaçlarının kullanımının COVID 19 virüsünün yaptığı enfeksiyonu kötüleştireceğine dair kanıta dayalı yeterli veri yoktur.
COVID 19’un birincil tutulumu solunum sistemi olmakla beraber, bazı hastalarda kardiyovasküler hasar da olabilmektedir. Bu nedenle birçok kardiyovasküler alanda faydaları kanıtlanmış bu ilaçların tedaviden çıkarılmasını Amerika, Avrupa ve ülkemizde kalp hastalıkları ve tansiyon tedavisine yön veren kurumlar uygun bulmamaktadır.”